Yazdır

Belirtiler çok ve Türkiye bu emperyalist savaş hazırlığının tam ortasında yer alıyor. Gelişmeler, Türkiye'nin Ukrayna ile birlikte bir dünya savaşını kışkırttığına dair tespitimizle tam bir uyum içinde.

Türkiye'nin savaşı nasıl kışkırttığını Türk medyasından öğrenmek mümkün değildi. Biliyoruz ki, “milli çıkarlar” söz konusu olduğunda Türk burjuva basınının istisnasız tümü, şoven bir yayın çizgisi izler, kendi devletlerinin yanında yer alır; devletlerinin işledikleri her suçu gizlemek için ellerinden geleni yaparlar.

Tam da bu nedenle dış medyaya bakıyoruz ve baktığımızda şu haberle karşılaşıyoruz:

Rus medyası, Karadeniz kıyısındaki Kırım'da görülen Türk savaş gemisinin Rus ordusunu alarma geçirdiğini ileri sürüyor. Moskova'dan bugün yapılan açıklamada yeni bir savaş başlaması halinde yok edilecek ülkenin adı verildi.(Lavrov'un açıklaması, -bn.)

Rusya Savunma Bakanlığı'na yakınlığıyla bilinen Avia.pro internet sitesi ise, Mart ayı sonunda Batı Karadeniz'de gerçekleşen NATO tatbikatı sırasında bir Türk savaş gemisinin Kırım kıyılarında görüldüğünü ve Rus ordusunun harekete geçtiğini iddia etti.

“Habere göre, Türk gemisi Kırım'a yaklaşarak Rusya'ya meydan okudu, bunun üzerine Rus donanması ve yarımadaya yerleştirilen füze savunma sistemleri devreye sokuldu. Avia.pro ayrıca, Karadeniz'de altı Rus denizaltısının bulunduğunu da aktardı.(abç)

19-29 Mart tarihleri arasında yapılan SeaShield 2021 tatbikatına Türkiye, ABD, Romanya, İspanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Polonya katılmıştı. Tatbikatta yer alan Türk gemisi ise, TCG Kemalreis'ti.”

Bu kapışma ya da daha doğru ifadeyle Rusya'yı tahrik edecek provokasyon girişimi Karadeniz'de oluyor. Ancak kapışma ve provokasyon girişimleri savaş gemileriyle sınırlı değil. Hava kuvvetleri, savaş uçakları da bu işe karışıyor ve neredeyse bir çatışmanın eşiğinden dönülüyor. Durumun ciddiyetini ve savaş olasılığının yüksekliğini göstermesi bakımında, biraz uzun da olsa, haberin özetini aktarmak yerinde olacak.

“NATO, Rus savaş uçaklarının Kuzey Atlantik, Kuzey Denizi, Baltık Denizi ve Karadeniz'de ittifaka ait jetler tarafından Pazartesi günü durdurulduğunu resmen açıkladı.

Altı saatte 10 kez gerçekleşen havada kapışma, bugüne kadar kozların paylaşıldığı en büyük olay olarak tarihe geçti. NATO, Rus jetlerinin sivil uçaklara tehdit oluşturduğunu belirtiyor.

“NATO açıklamasına göre Norveç F-16'ları iki Tu-95'in önünü Norveç kıyılarında kesti, birkaç saat sonra iki Tu-160 bombardıman jeti de yine Norveç güçleri tarafından engellendi.

“Karadeniz semalarında görülen Rus savaş uçakları için Türkiye, Romanya ve Bulgaristan'dan çok sayıda jet havalandı. Kuzey Denizi'nde uçan Rus jetleri için ise İngiliz ve Belçika hava kuvvetleri harekete geçti.

“Rusya'nın Avrupa'nın göbeğindeki toprağı Kaliningrad yakınlarında, Baltık Denizi'nde havalanan bir Rus deniz devriye uçağının önü ise İtalyan savaş uçakları tarafından kesildi.

“NATO, resmi Twitter hesabında olayı Rus uçaklarını önleyen Türkiye, Belçika, İtalya, Romanya, Bulgaristan, İngiltere ve Norveç bayraklarını paylaşarak duyurdu.

“İngiltere Savunma Bakanlığı, hafta başında bir Rus bombardıman uçağının Kuzey Denizi üzerinde uçması üzerine Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait Typhoon jetlerinin havalandığını açıklamıştı.

Rus medyası yalnızca altı saat içinde birçok farklı yerde Rus filosunun NATO'nun hava savunma sistemini zorladığını, ittifakın kurulduğu 1949'dan bu yana havada en büyük restleşmenin yaşandığını yazdı.

Şimdilik Almanya ve Fransa'nın bu tabloda yer almadığını görüyoruz. Fakat bir dünya savaşının patlak vermesi durumunda bu iki haydut devletin emperyalist cephenin ön saflarında yerlerini alacaklarından şüphe olmamalı.

Türkiye'ye gelince... Faşist saldırganlığın tüm karakteristik özelliklerini fazlasıyla gösteren bu devletin hem denizde hem de havada Rusya'ya karşı son derece saldırgan, kışkırtıcı bir politika izlediğini söylemekte bir sakınca yok.

Peki, faşist devletin bu sınır tanımayan saldırganlığı neden? Bu nedenlerden birine değindik. İçeride ve dışarıda sınırsız saldırganlık faşizmin özüne içkindir; faşizmin temel karakteristik yanıdır. Başka pek çok nedeni var. Ancak bu nedenlerden öne çıkan ikisine işaret etmek gerekirse; birincisi, tekelci sermaye sınıfı ve faşist devlet, kendi topraklarında süren iç savaşı girişeceği bir dış savaşla bitirmek istiyor; bunun için emperyalist devletlerin daha güçlü desteğine ihtiyaç duyuyor.

İkincisi, hem bu desteği kazanmak hem de emperyalist devletlere ve NATO gibi askeri kurumlara karşı yükümlülüklerini yerine getirerek emperyalist devletlere “vazgeçilmez bir müttefik” olduğunu göstermek. Biliyoruz ki Türkiye NATO üyesidir ve emperyalist savaş örgütü olarak NATO “yan gelip yatmak yeri değildir”.

Emperyalistler ve Ukrayna ve Türkiye, bir dünya savaşını başlatırlarsa, bunu mutlak kazanma umuduyla yapacakları açıktır. Ancak zafer kazanma koşullarının olmadığını şimdiden ifade etmekte hiç bir sakınca yok. Kehanet değil; koşullar, girişilecek bir savaşın emperyalist-kapitalist sistemin tümden yıkımıyla sonuçlanacağını gösteriyor.

Yukarıda işaret ettik: Küresel iç savaş, devrimci durum, burjuva egemenliklere, kapitalizme karşı isyan ve ayaklanmalar, ABD gibi en güçlü emperyalist devletler dahil, her yere yayılmış durumda. Buna, İngiltere gibi, savaşın başını çeken emperyalist devletler dahil. Dünya işçi sınıfı ve emekçi halklar ayakta. Oysa bir devletin bir dış savaşı kazanabilmesinin ilk ve temel koşulu, kendi topraklarının sükunet içinde olması, toplumun ezici kesiminin desteğini kazanmış olması. Dahası, ekonomisinin güçlü ve sağlam temellere sahip olmasıdır.

Emperyalist devletlere ve onların finosu olarak savaşa katılacak bağımlı devletler ise savaşın kazanılması için gereken koşulların tam tersi şartlarda bulunuyorlar. Ekonomik ve politik kriz hemen hepsinin yakasına yapışmış durumda. Pandemi, bu ekonomik ve politik krize büyük bir hız ve derinlik katıyor. Ukrayna ve Türkiye, bunun tipik örneklerini veriyorlar. Dünya savaşı gibi, insanlığı felakete sürükleyecek bir savaş ise, tüm koşulları dayanılmaz hale getirir; kitleler için yaşamı dayanılmaz noktalara taşır. Büyük, sarsıcı ayaklanmalara, devrimlere, devrim girişimlerine asıl o zaman tanık olacağız.

Başta Türkiye ve Kürdistan olmak üzere, dünyanın tüm kapitalist ülkelerindeki proletarya ve emekçi sınıfların, ezilen, yoksul halkların izlemesi gereken yol bellidir. Bu yol, doğacak derin bunalım ve savaş koşullarından burjuva iktidarları yıkarak kendi devrimci iktidarlarını kurmak ve sosyalizme doğru yol almak için yararlanmak olmalıdır. Buna Rusya da dahil.

Girişeceği son çılgınlık, insanlığı büyük bir felakete sürükleyecek olsa da, emperyalist-kapitalist sistemin sonunu getirecektir. Paris Komünarlarının söylediği gibi, “Bu kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacak”.