Yazdır

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanları, Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla mağdur edildiler.

İşsiz bırakılan bir hastane çalışanı, “Bizler yaş sınırını aşan personelleriz. CV’lerimiz değerlendirilmiyor hiçbir yerde. İş arıyoruz, bir yandan da mahkeme süreçlerimizi takip ediyoruz” diyerek durumlarını anlattı.11 Şubat günü işçiler adına basın açıklamasını okuyan Aslı Serdaroğlu ise; “Tüm devlet büyüklerinin sesimizi duymalarını istiyoruz. 13 yıldır hepimiz şirketler değişse de tam zamanlı olarak bulunduğumuz hastanede devletimize ve halkımıza hizmet ettik. Bizim ve ailelerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için cumhurbaşkanımızın sesimizi duymasını istiyoruz” dedi.

Aynı hastanede çalışan ve Şehir Hastanesi’ne geçebilen bir emekçi arkadaşımızın anlatımı da şöyle:

Geçen sene verilen kadroyu da alamadık. 240 kişiyiz hastanemizde. Bizde sıkıntı şu ki, ‘Şehir Hastanesine geçeceksiniz, orada yüksek maaşla başlayacaksınız’ diye iki senedir asgari ücretle zorbaca çalıştırdılar bizi. Şu anda başlayacağımız yerde de asgari ücret vereceklerini söylüyorlar. İşinize gelmezse dünya kadar cv var diye tehditlerle önümüze geçiyorlar. Yemekhanede de aynı şey geçerli. ‘Alırız sizi hastaneye, asgari ücretle gelirseniz’ diyorlar. Şehir Hastanesi’nin adı aslında zorbalık. Ticarethaneye çevirdiler iyice. Mecburen Şehir Hastanesi’ne gidip çalışacağım 2020 liraya. Ben bu paraya bir avukatın yanına da gidip çayımı demleyip yine kazanırım. Zorbalık uygulayıp işimizden, gücümüzden edecekler bizi. Bir çalışmayı deneyeceğiz, yapamazsak çıkacağız işten. Hastane de sahip çıkmadı bize. Sesimizi duyurmaya çalıştık. Başhekimliğimize, sağlık bakanlığına, ayda bir de olsa meclis ziyaretlerimiz oldu. Meclis konuşmalarında geçiyor, ama hepsi bu. Cumhurbaşkanımızın KİT’lerle ilgili konuşmasını dinlemişsinizdir.

Ben bu bölümü okumadım. Tıbbi sekreterlik mezunu arkadaşlarla aynı iş yapıyorum, onlar da asgari ücret alıyorlar. Okuyan-okumayan farkı yok. Bilmiyorum ama bu ülkede okumaya gerek yok. Bizim hastanemizde 20 senedir bu işi yapan var, diğerimiz 15 senedir yapıyor. Bize söylenen şu, ‘o kadar çok cv var ki, gözünüzün yaşına bakmayız’.

Ufak çaplı eylemler yaptık. Birer saat iş bırakma gibi eylemlerdi bunlar. O kadar acı ki, sayımız az olduğu için sendika da arkamızda durmadı, hastanemiz de, klinik şeflerimiz de arkamızda durmadı. ‘Atatürk Hastanesi olarak Şehir Hastanesi’ne %30 personel verme hakkımız var’ dediler. Şu an sadece 7 kişi çağırmışlar, onlar da torpili olan insanlar, geri kalanın hepsi işsiz.

Bizleri işsizliğe sürüklüyorlar. Kadın arkadaşlar olumlu yaklaşmaya çalışıyorlar. ‘Biz yine eve destek diye çalışıyorduk, erkek arkadaşlar ev geçindiriyor’ diyerek onlara üzülüyorlar. Onlar ne yapsın, üç kuruşa dünya kadar insanın ağız kokusunu çekmişlerdi. Biliyorsunuz gece de çalışmak zorunda kalır, kan alma vs. Üstelik kanım çıkmadı vs diye hasta yakınlarının saldırısı riski altındasınız. Bu nedenle erkeklere daha çok üzülüyorlar. Şimdi hepsi işsiz.

Biz Cumhurbaşkanının KİT’lerle ilgili konuşmasını dinlemeden önce %70’e takılan (Şehir Hastanesi’ne gidemeyen işçiler) personeli işe alacağına dair söylem vardı. En son meclis görüşmelerinde böyle söylemişlerdi. ‘Provoke ediyorsunuz’ diye konuştuktan sonra, yemin ederim bir tık ileriye gitmek vatan hainliğine götürecek. Geçen seneden beri mücadele ediyoruz %70’e takılacağımızı bile bile. Bir kere bile AKP’den biriyle görüşemedik. Burası çok sıkıntılı bir memleket oldu.

Seçimlere de inanmıyorum ki gerçekten gidip attığımız oyların sayıldığına. Bir iki rekabet var gibi gösterecekler. Aman şu şunu geçti, bu bunu geçti. Biliyorum böyle, değişmeyecek hiçbir şey. Koyun gibi güdülüyoruz işte. Yine de umutluyuz. Allah sonumuzu hayır etsin diyorum.”

Karanlık bir kuyuda yol arıyor milyonlarca emekçi. Kimisi bireysel çözümler üretmeye, kimisi toplumsal mücadeleye katılmada yolunu buluyor. Gerçek olan şu ki, toplumun üretici güçleri kendilerini ifade edebilecek bir kanal arıyor. İşsiz kalma pahasına, hak gasplarına karşı diş bileyenler, bir kalemde işine son verilen üretim hayatından uzaklaştırılan, dolayısıyla yaşamın kıyılarına itilen milyonlarca işsiz aynı havuzda biriken su damlaları gibi köpürüyor. Görüştüğümüz birçok insan, bir değişimin kendiliğinden geleceğine dair karamsar. Bu, devrim cephesinin güçlülüğünün bir yansıması değil de nedir? İnsanın kendi kurtuluşu ile toplumun kurtuluşunu buluşturan kanal tam da devrimci kanal değil midir?