Yazdır

 

İngiliz kapitalist sınıfının serbest rekabet döneminin parlak günlerine ait “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözleriyle ünlenen liberalizmi öleli çok oldu. Dev dünya tekellerinin egemenliğine giren dünyada, kapitalist üretim içindeki üretici güçler, en sonunda kapitalist üretim tarzıyla daha fazla ilerleyemeyecekleri bir sınıra geldiler. Toplumsal gelişmenin ekonomik yasalarından bihaber olanlar, bugün kapitalist üretimin geldiği bu düzeyi anlamakta zorlanıyor ve tarihe hep aynı kriz döngüsü çerçevesinde bakmayı sürdürüyorlar.

Ama tarih tekerrür etmez. Gelişmenin yönü hep ileriye doğrudur. 1825'te ilk krizini yaşayan kapitalist dünyanın sonraki her krizi, bir öncekinden daha ileri koşullarda olmuştur. Gelişme, kapalı bir çember gibi durgunluk, kriz ve toparlanma evrelerini hep aynı biçimde tekrar etmez. Bu kriz döngüsü, kapitalist üretimin gelişmesi, tekelleşmenin ve sermayenin artması oranında kendi içine çöken bir seyir izler. Gelişmenin devamı, artık üretici güçlerin o üretim tarzından, bir üst gelişme basamağına sıçramasıyla sağlanır. Bu sıçrama sağlanmaz ise, tıpkı yıldızların evrende kendi içlerine çökmeleriyle oluşan bir kara deliğin her şeyi içine çekip yok etmesi gibi o toplum da yok oluşa doğru çekilir. Devasa hale gelmiş sermaye karşısında, devasa bir sefaletin, savaşın, toplumsal kıyım ve doğal felaketlerin eşliğinde bir yok oluş.

Üretimin toplumsal biçimi ile üretim araçlarının özel mülkiyeti ve üretimin sonucu ortaya çıkan zenginliğin bölüşümü arasındaki çelişki tarihinin en yıkıcı düzeyine ulaşmış durumda. Şimdi emperyalist-kapitalist sınıfa “Kapitalizm işe yaramıyor ve biz ne yapacağımızı bilemiyoruz” dedirten, 2008'den beri aşılamayan dünya ekonomik krizi kapitalist üretim tarzının can çekişmesinden başka bir şey değildir.

Şimdi öyle bir dünya tablosuyla karşı karşıyayız ki, tüm dünya ekonomisini birbirine bağlayan ve üretimin tam toplumsallaşmasını sağlayan kapitalist üretim, 10-15 ülkenin mali gücünü elinde bulunduran dev dünya tekellerini yaratmış durumda. Neyin hangi ülkede üretileceğine, hangi pazara neyin girip neyin çıkacağına, ülke yönetimlerine ve politikalarına, savaş ve barışlarına onlar karar veriyor.

Dünya tekellerinin ortak sömürüsü altındaki dünya işçileri, tüm dünya için muazzam bir üretim içinde, uluslar arası bir üretim bandı hattında çalışıyorlar. Günlük yaşamda giydiğimiz bir giysiye bakın, Endonezya'da, Bangladeş'te üretilip 10-20 tl'ye bize geliyor. Tayvan’ın sermaye için her türlü ayrıcalıkla daraltılmış olan serbest bölgelerinde üretilen Iphone 6 plus foxconn bir milyardan fazla işçinin ellerinden, uluslararası bir bant hattından çıkıp dünya pazarlarına sürülüyor.

 

Dünya pazar payı

Büyük hacimli ticari uçak yapan 2 şirket %100

Tarım makinaları üreten 3 '' %70

Gaz türbinin 3 '' %80

Cep telefonu 3 '' %60

finansal enformasyon 2 '' %86

gazlı meşrubat 2 '' %70

likit kimyasal TV ekranı 3 '' %50

otomotiv 6 '' %70

ilaç 10 '' %50

mikroçip 4 '' %90

PC 1 '' %90

elektronik oyun 2 '' %72

(tekelleşme oranı 2018 verileri)

 

Bir yanda üretimin dünya çapında toplumsallaşması diğer yanda devasa kütlesiyle genişletilmiş yeniden üretim sürecinin çevrimine giremeyen servet birikimi... Bir yanda dünya nüfusunun %1'inin toplam toplumsal zenginliğin %82'sini alıyor oluşu, diğer yanda %99'u oluşturan işçi ve emekçilerin toplam zenginliğin yalnızca %8'ine denk gelen, aldığı payın sefilliği. Bir yanda oluşturulan devasa bir bolluk, diğer yanda devasa bir sefalet...

“Kapitalizmin krizinden söz ederken marksist ekonomistler sık sık aşırı üretim olgusuna dikkat çekerler. Piyasa ekonomistleri için “aşırı üretim” anlaşılamaz bir kavramdır. Malum her arz talebi bulur, piyasalar dengelenir. Ancak geçen hafta ben bu kavrama NewYork Times ve finansal Times yorumlarında rastlamaya başladım. Hem de bunun küresel bir sorun olduğuna küresel bir çözüm gerektiğine dair saptamalarla birlikte” bir burjuva liberal ekonomiste bile “olmayacak işler oluyor” dedirten koşullar, bu günkü kapitalist üretimin geldiği düzeyin koşullarıdır.

2008'den beri süren ve kapitalistlerin aşma umudunu kaybederek “uzun durgunluk” olarak adlandırdıkları bu aşırı bolluktan, aşırı servet oranının kapitalist üretim içinde genişletilmiş yeniden üretimi olanaksızlaştıran devasa oranından doğan kriz, emperyalist-kapitalist dünyayı hızla bir uçuruma sürüyor. Kapitalizm işe yaramıyor ve kapitalistler ise ne yapmak gerektiğini bilmiyor. Klasik yöntemlerin hiç biri krizi aşmada işe yaramıyor. Bu yüzden sistemin sorunlarına çözüm arayan sistem savunucularının dönüp dolaşıp geldikleri yer yine, “eğer çözüm devrim demeyeceksek” oluyor. Kapitalizmi anlamak için kapitalleri hatmediyor, Marx'ı, kapitalizmi en iyi anlayan kişi olarak kabul ederken Marx'ın ortaya koyduğu kadar radikal olmayan formüller bulmaya çalışıyorlar.

Üretimin sürekli altüst oluşu, bütün toplumsal koşullardaki kesintisiz sarsıntı, sonu gelmez belirsizlik ve hareketlilik burjuva çağını bütün daha öncekilerden ayırt eder.

“Bütün sabit donmuş ilişkiler, beraberlerinde getirdikleri eski ve saygıdeğer önyargılar ve görüşlerle birlikte çözülüyorlar. Bütün yeni oluşmuş olanlar kemikleşmeden eskiyor. Yerleşmiş olan ne varsa eriyip gidiyor. Kutsal olan ne varsa lanetleniyor ve insan kendi toplumsal durumlarına ve karşılıklı ilişkilerine ayık kafayla bakmak zorunda kalıyor” diyor Marx.

Sonunda kapitalist üretim tarzının insanlığı getirdiği duruma ayık kafayla baktığımızda görüyoruz ki, bu dünya baştan sona iki temel sınıfın uzlaşmaz çıkarlarıyla ikiye bölünmüştür. Ve yine görüyoruz ki, kapitalist üretim tarzının iç çelişkilerinin bugün geldiği düzey, bu çelişkilerin çözümü olarak komünizmi dayatıyor. Kapitalizmin insanlığı barbarlığa ve yok oluşa sürüklemesinin dışındaki tek gelecek, kapitalist özel mülkiyetin toplumsal mülkiyete çevrildiği proletaryanın iktidarı yolundan ulaşılacak olan komünizmdir. Dünya işçi sınıfı ve emekçileri bu bayrak altında, kavga bayrağı altında, üretim araçlarının kapitalist özel mülkiyetini kendi mülkiyetine almak için, Marx'ın ortaya koyduğu radikal biçimde hareket etmelidir.

Aybel Gün