Yazdır

Dünyada gelişen olayları anlamak için beyinlerini fazla yormaya gerek duymayanlar için sihirli bir sözcüktür Jeopolitik; bir ülkenin coğrafik konumunun o ülkenin politik konumlanışı üzerindeki etkisini ifade ediyor. Aslında "etkisi" sözcüğü burada hafif kalıyor; "belirleyiciliği" demek daha doğru.

Olayların gelişiminde görünen nedenlere takılı kalmamak adına, asıl neden arayışına girenler, eğer marksist bir bakış açısına sahip değillerse böylesi sonuçlara ulaşabiliyorlar. Onlara göre dünya üzerinde yaşanan bütün karmaşanın nedeni enerji kaynaklarını ele geçirme, ya da bunların geçiş yollarını kontrol etme mücadelesidir. ABD, Irak'ı işgal etmiştir; çünkü Irak, petrol rezervleri açısından dünyanın en önde gelen ülkelerinden biridir ve petrole sahip olan geleceğe de sahip olacaktır. Rusya'nın Türkiye üzerinde emelleri vardır; çünkü sıcak denizlere inmeyi planlıyordur. Suriye'de süren savaşa müdahil olmasının nedeni de budur. Türkiye'nin Musul ve Kerkük'te gözü vardır; çünkü buraların petrolüne ihtiyacı vardır. Barzani, Kürdistan kurmak istemektedir; çünkü buradaki enerji kaynaklarını tek başına kullanmak istemektedir. Türkiye, Rusya'ya yaklaşmak istemektedir; çünkü Bakü-Ceyhan boru hattı projesi, Türkiye açısından hayati önemdedir. Avrupa, Türkiye'den vazgeçememektedir; çünkü Rusya üzerinden Avrupa'ya bağlanacak doğalgaz projesinde Türkiye kilit öneme sahiptir. NATO açısından Türkiye vazgeçilmez bir müttefiktir; çünkü NATO'nun doğu sınırlarını korumaktadır. Türkiye, Batı ile Doğu arasında bir köprü durumundadır; dolayısıyla herkes Türkiye'ye muhtaçtır... vs. vb.

Buna benzer teorileri biz uzunca bir süre, ortalama solun yayınlarında okuduk. Öyle ki, sadece dış politika açısından değil iç politikadaki gelişmeleri bile buna göre ele alanlar oldu. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği meselesini bu açıdan ele alanlar mı dersiniz, "çözüm süreci"ni ya da UKH ile savaşın yükselmesini buna bağlayanlar mı dersiniz. "Darbe" meselesini bununla açıklayanlar mı dersiniz ya da en son Afrin meselesini bununla açıklayanlar mı...

Jeopolitik kavramı öyle bir hal almıştır ki adeta her kapıyı açan bir maymuncuk gibi, politikada her olayın sonal nedeni gibi değerlendirilmektedir. Tabii, şu anda sürmekte olan fakat ortalama sol tarafından henüz varlığı kabul edilmemiş, sadece geleceğe dair bir öngörü olarak bahsedilebilecek 3. Dünya Savaşının nedeni de enerji kaynaklarının ele geçirilmesi meselesidir. Dünyada giderek azalan enerji kaynaklarını ele geçirebilmek için emperyalist devletler bir savaş hazırlığı içerisindedirler. Ve Suriye'de olanlar, buna kapı aralamaktadır.

Oysa, 11 Eylül saldırısından sonra ABD, bütün dünya halklarına karşı zaten bir 3. Dünya Savaşı başlatmış durumdadır. Bu bir pazar savaşımından öte, ABD'nin çöken hegemonyasını yeniden tesis edebilme savaşı, daha ötesi Yeni Evre'sine yani sıçramalı çöküş sürecine girmiş emperyalist-kapitalist sistemi kurtarma savaşıdır. Ortalama sol, emperyalist-kapitalist sistemin bir çöküş sürecinde olduğuna bir türlü inanamadığı, hatta tersine tüm olayları önceden istediği şekilde dizayn edebilecek kadar kadir-i mutlak olduğuna inandığı içindir ki, şu anda süren savaşları ve iç savaşları anlamak için jeopolitik maymuncuğuna başvurmaktan başka bir şey yapamıyor.

Emperyalist-kapitalist sistemin bir yeni evreye girdiği, sınıflar savaşının tüm dünya üzerinde bir iç savaş boyutuna ulaştığını görmeden gelişmeleri anlamak mümkün değildir. Göremiyorlar ve anlayamıyorlar. Gelişmelere anlam verebilmek için de kimin nerede hangi enerji koridorunu kontrol etmeye çalıştığını ya da hangi jeopolitik riskleri aldığını açıklamaya çalışıyorlar.

Tabii ki yanlış bir anlayışı doğru savunmak mümkün değildir; bu nedenle de politikada yanlış yapmaktan kurtulamıyorlar. Her şeyden önce bütün gelişmelerin emperyalist-kapitalistlerin kontrolünde olduğunu varsaymakla en büyük hatayı yapıyorlar. Jeopolitik mücadeleyi, sınıflar mücadelesinin oynadığı rolün yerine ikame ederek muhteşem tahliller yaptıklarını sananlar, tarihin bu denli hızlanması karşısında şaşkınlığa düşüyorlar. Örneğin Türkiye'nin şu anda Afrin'de bulunuşunun asıl nedeninin Rojava Devrimi'ni yenmek olduğunu göremedikleri için gelişmeleri doğru okuyamıyorlar. Yedi Kocalı Hürmüz konumundaki TC devletinin, birinden diğerine koşarak medet arayışlarının altında yatan asıl nedenin içeride süren devrimci durumu bastırmak, iç savaşı kazanmak ve böylece devrim tehdidinden kurtulmak olduğunu göremiyorlar.

Ve elbette ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerin Türkiye'ye neden bu imkanı tanıdığını da anlayamıyorlar. Olaya Yeni Evre ve 3. Dünya Savaşı açısından yaklaşınca her şey netleşiyor; ama gelişmeler konusunda ekonomik ve siyasi nedenleri; sınıflar savaşını değil de coğrafik konumu belirleyici olarak kabul ettiniz mi her şey bir sis perdesinin arkasına gizleniyor. Hızla kayan güç ilişkilerini ve taraf değiştirmeleri anlamak güçleşiyor.

Evet, gözlerimiz önünde olup biten şey, 3.Dünya Savaşı'nın fiilen sürüyor oluşudur. Yoksa Türkiye'nin jeopolitik durumuna yaslanarak, bir emperyalist olmadı bir alt-emperyalist güç olma isteğiyle bölgeye dalması değildir. Türkiye'nin, bir fincancı katırı gibi züccaciye dükkanına dalmasının altında yatan asıl neden, 3.Dünya Savaşı'nın başlamış olduğunu görmesi ve elini çabuk tutmazsa bu savaş sonunda devrimin ilk zafer borusunun öteceği yerin kendisi olacağını görmesidir. Uzunca bir süredir devam eden iç savaşı bastırabilmesinin ve dağılan devlet aygıtını toplayabilmesinin yegane yolu, bir dış savaş başlatmaktı. Şimdi bunu yapıyor ve attığı adımlarla daha büyük bir yıkım savaşını provoke ediyor.

Ama ne jeopolitik konumu, ne de saldırganlığı, onun devrimin gelişimi karşısında paçayı kurtarmasına yetmeyecek. İşçi sınıfı ve emekçi halklar, son sözlerini henüz söylemediler. Onlar konuşmaya başladığında herkes oraya bakacak.

Ali Varol Günal